O BİR TANE DEĞİLDİ

O bir taneydi. Ama aslında hepimizdik. Bu bir kampanya değil. Bu bir çığlık da değil. Bu, dünyanın sustuğu yerde yazılmış bir köşe yazısıdır. Her satırı, görmezden gelinen bir canın yerine konuşmak için atılmıştır. GÖZLERİ AÇIK KALANLARIN ÇIĞLIĞI Bazen bir can, bütün bir yıkımı anlatır. Bazen bir göz, bir uygarlığın utancını taşır. Ve bazen, öyle bir an olur ki… Dünya susar. Sadece o kalır. Onu yolda buldular. Sırtı kırılmıştı. Gözleri açıktı. Dili dışarıdaydı ama sesi yoktu. Beden oradaydı. Ama insanlık çoktan gitmişti. “SADECE BİR TANEYDİ” DİYENLER… Birileri “sadece bir taneydi” dedi. Ama ben size söyleyeyim: O, tek başına bir türün çöküşüydü. Ve o tür, bizdik. Biz bu dünyada sadece hayvanları değil, insanı, göğü, ormanı, toprağı, birbirimizi de görmezden gelerek yaşıyoruz. NEYİ GÖRMEZDEN GELDİK? Bir çocuğun cesedi kıyıya vuruyor. Bir kuş, ağaçsız kalmış bir şehirde çırpınıyor. Bir kadın, bir sokakta adım atmadan önce duasını bitiriyor. Bir köpek, anestezisiz iğneyle can çekişiyor. Hepsi “bir tane” denilerek unutuluyor. Ama ben unutmadım. Çünkü sayıların susturduğu yerde, gözleri açık kalanların çığlığını duydum. TOPRAĞI YALAYAN BİR ÇOCUK Ben bir çocuğun, toprağı yalayarak karın doyurmaya çalıştığını gördüm. Adı Guylaine Eto’o’ydu. Ayağında ayakkabı yoktu. Topukları, çatlamış bir toprak gibi yarıktı. Ayağı, dikenle değil, unutulmuşlukla parçalanmıştı. O çocuk, toprağı emiyordu. Çünkü başka hiçbir şey verilmemişti. Ama hâlâ gülümsüyordu. Ve bazen, ayakkabısı olmayan bir çocuğun gülümsemesi, kravat takmış bir sistemin tamamından daha onurludur. BU SİSTEMİ KİM KURDU? Ama siz ne yaptınız? O fotoğrafa bakıp geçtiniz. Üzüldünüz. Paylaştınız. Ama sonra akşam yemeğine geç kaldınız. Siz hep “fazla” dediniz. Fazla çocuk. Fazla hayvan. Fazla göçmen. Fazla ağaç. Ne zaman ki bir varlık fazla geldi size, sistem onu azaltmaya karar verdi. Ama sorun sayı değildi. Sizinkisi tahammülsüzlüktü. KİM İÇİN KALKINMA, KİMİN ÜZERİNE ENKAZ? Siz bu düzeni kurdunuz. Biz, altında ezildik. Siz yasalar yaptınız, biz susmak zorunda kaldık. Siz televizyonlara konuştunuz, biz çocukları toprağa verdik. Siz kalkınma dediniz, biz gökyüzünü kaybettik. Ve her seferinde, suçu görünmez yaptınız. Bu sistem sizin eseriniz. Ama her eser, bir imza taşır. Unutmayın: Görmezden gelinen adalet, bir gün yönünü şaşırmaz. ADALET HÂLÂ KİMİNLE KONUŞUYOR? Bazı çocuklar öldü. Ama hiçbir dava açılmadı. Bazı ağaçlar kesildi. Ama tek bir cezai işlem yapılmadı. Çünkü yasalar değil, güç konuştu. Adalet, dosya klasörlerinde boğuldu. Bazıları için hukuk, kâğıtlarda başladı, güçlülerin menfaatinde bitti. Kurallar, zayıf için sopa; güçlü için ayrıcalık oldu. Ve böyle böyle, sadece canlar değil, adaletin kendisi de toprağa gömüldü. Ama bir de ilahi adalet var. Dağın kalbi her gün oyulurken, görünmeyen bir terazide ağırlık birikir. Her kesilen ağaç, her susan yargı, bir gün rüzgârla geri döner. O taşla kurulan saraylar, bir gün o dağın lanetini taşır. Ve o zaman, bu düzenin altında kalanlar değil, bu düzeni kuranlar yanar. RUHUN DA MEZARI OLUR Kağıtlarda sözleşmeler. Raporlarda istatistikler. Bültenlerde “gerekli müdahale yapıldı” cümleleri… Ama vicdan? Yok. Gören çok, ama görmezden gelen daha fazla. Duymak istemeyenler, konuşanı yalnız bırakıyor. HİÇ DUYMADIĞINIZ ÖLÜMLER VAR Hiç manşetlere çıkmayan ölümler var. Bir ağacın dibinde susuzluktan ölen karınca, Bir tarlanın ortasında pestisit yutmuş bir arı, Bacağına çivi batmış bir eşek, Toprağını kaybetmiş bir nehir… Görmediniz. Duymadınız. Çünkü onlar bağırmadı. Ama acı sessiz olduğunda da ölümdür. TOPRAK AFFEDER Mİ SANDINIZ? Bir dağın kalbi, her gün biraz daha oyuluyor. Ve dağın içine giren her kazma, bir kalbi daha durduruyor. Kimse yas tutmuyor. Ama o taşla kurulan saraylar, bir gün o dağın lanetini taşıyacak. SOFRADA EKSİK OLAN NEYDİ? Tabağında işçinin teri vardı. Kadehinde çocuğun gözyaşı. Taburesinde ormandan koparılmış bir gövde. Ama onlar şarkı söylediler. Biri gülümsedi, biri sustu. Hiçbiri utanmadı. Vicdan sadece acı hissetmek değil, acıya karşı susmamaktır. O bir taneydi. Ama aslında hepimizdik. Siz hâlâ “bir taneydi” diyorsanız, bu yazı da sadece bir yazı kalır. Ama eğer bir yerde gözünüz nemlendiyse, bir satırda boğazınız düğümlendiyse… O zaman bilin: O bir taneydi. Ama aslında hepimizdik. UMUT, KAYBOLMUŞSAN BAŞLAR Umut, her şey yolundayken değil… Her şey darmadağınken başlar. Bir çocuğun mezarına bakarken, bir köpeğin son nefesine tanık olurken, bir dağın kalbinden koparılan taşta, işte orada başlar. Çünkü kaybettiğini anlayan insan, artık daha fazlasını susturamaz. Çünkü gözünü kaçıran değil, gözünü açan bilir ki: Umut, kendini kurtarmanın değil; başkasını unutmamanın adıdır. Umut, güçlüler için değil, yıkılmışken ayağa kalkmaya yemin edenler içindir. YAZI SONU NOTU Bu bir kampanya değildir. Bu bir “imza çağrısı” da değildir. Bu bir yüzleşmedir. Ve eğer bu yazıyı buraya kadar okuduysanız, siz de artık o sessizlikte değilsiniz. SON SÖZ Siz hâlâ bir taneydi diyorsanız, bu yazı da susar. Ama eğer susturamadıysa… belki de hâlâ umut var.